Pek hit alacak bir konu değil ancak eminimki platformumuzda araştırmacı üyelerde var. Dünyadan ve Türkiyeden sizlere bir kaç önemli bilgi sunmak geldi içimden. İlk önce hayranlık duyduğum Yunan Felsefesinin kurucularından Socrates ile başlamak istiyorum.
1-) Socrates Kimdir?
Sokrates (Yunanca: Σωκράτης, M.Ö. 470 Alopeke, Attika - M.Ö. 399 Atina) Yunan Felsefesinin kurucularındandır.
Heykelci Sofroniskos ile ebe Fenarete'nin oğlu olan Sokrates'in kimliği de başlıbaşına bir felsefi sorundur.
Sokrates üzerine pek çok eski öykü anlatıldı (Platon, Ksenofon, Aristofanes, Aristoteles, Aristoksenos). Sokrates, edebi verimin yüksek olduğu bir dönemde hiçbir şey yazmadığı gibi, profesyonel "bilgi hocaları"nın ortaya çıktığı bir dönemde öğretmenliği resmi bir meslek olarak da seçmedi. Hayatı boyunca ancak üç kez Atina'dan ayrıldığı söylenir. Bir kez askeri yükümlülük gereği, bir kez de Delfi'ye gidip biliciye danışmak ve orada üzerinde "kendini tanı" sözünün yazılı olduğu Apollon tapınağını görmek için bu kentin dışına çıktı.
Sokrates genellikle ahlak felsefesinin, yani değer öğretisinin kurucusu olarak bilinirse de, ondan geriye kalan şey, bir öğretiden çok, kişilerin bilincine, özlerinin ne olduğunu göstermeye yönelik bir çabadır.
Sokrates önceleri doğa bilimleriyle, özellikle de canlı varlıkların çoğalması ve kaybolup gitmesi olgusuyla ilgilendi. Bu amaçla, matematiği ve doğa filozoflarının dünyayla ilgili öğretilerini incelemesi gerekti.
Yüzeysel bilgiyi aşma ve şeylerin gerçek bilgisine ulaşma isteğiyle, bireylerin davranışlarında ve yaşamlarında temel aldıkları inançları sorgulamaya yöneldi. Sokrates, inançlarını ayrım gözetmeksizin yadsımak için toplumun bütün kesimlerine seslendi; bu tutumu da şiddetli tepkilerle karşılaşması ve trajik bir biçimde ölmesi sonucunu doğurdu.
Sokrates, her türlü edinilmiş bilgiyi yadsıyan bir düşünceden yola çıkan yöntemiyle, yani diyalog sanatı ya da diyalektikle, insanlara, bilgiye sahip olduklarını sandıklarını, oysa sahip olmadıklarını kanıtlıyordu. Bir karara varmak gerektiğinde, çaresiz kalan muhatapları, kendisinden, sorunla ilgili düşüncelerini aktarmasını talep ettiklerinde, filozofça geri çekiliyor, bu da genellikle muhataplarının öfkelenmesine yol açıyordu.Aynı dönem Atina'sının düşünürleri, Sokrates'in halkı toplayıp, belirli zamanlarda ders vermesini çekemezler,akabinde Sokrates'in bilinenlerin aslında yanlış olduğu söylemi üzerine Sokrates'i mahkemeye verirler.O günlerde Sokrates'in, halk tarafından çok sevilen bir filozof olması sebebiyle, Atina halkı mahkemeyi yakından takip eder. Mahkeme, idam cezasını onaylanmadan önce, hakim Sokrates'e, mevzubahis söylemlerin kendisine ait olmadığını, bu söylemleri inkar ettiğini söylemesi durumunda, idam kararını bozacağını söyler.Sokrates bu teklifi reddeder ve "Ben söylemedim dersem, düşüncelerimin insanlar için hiçbir önemi kalmaz.Beni idam edin, çünkü idam ederseniz, düşüncelerim sizin sayenizde bütün dünya insanlarına ulaşacak ve bundan binlerce sene sonra bile Sokrates adı biliniyor olacak" der. Hakim idamın iptali şartını yineler ve Sokrates "Evet ben bunları söyledim. Sözümün ve düşüncelerimin, hayatım pahasına arkasındayım" der ve af teklifini reddeder.
Sokrates’in yeryüzündeki son günü Platon tarafından Fedon’da anlatılır — Bir gün ki Sokrates Tebes'li dostları Kebes ve Simnias ile ruhun ölümsüzlüğü üzerine konuşarak geçirdi. Baldıranı içtikten ve ölmek üzere yattıktan sonra son sözleri şunlardı: "Krito, Aeskulapius’a bir horoz borçluyuz; bu yüzden onu öde, sakın unutma." Zehir yüreğine ulaştığında sarsıldı ve öldü, "ve Krito bunu görerek ağzını ve gözlerini kapadı. Bu, Ekhekrates, dostumuzun sonuydu, öyle bir insan ki tüm çağının bizim bildiğimiz en iyisi, ve dahası, en bilgesi ve en gerçeğiydi.".
Spartalılar Atina'yı savaşta yenip yıkınca Atina'ya Tiranlar hakim oldu. Sokrates entelektüel Atinalılar'ın aksine baskılardan dolayı yurdundan kaçmayıp Tiranların idaresinde yaşamayı sürdürdü. Sivri dilinden dolayı Tiranlar tarafından idama mahkum edilmişken isyan patlak verdi Tiranlar yönetimden gitti. Bu sefer yeni yönetim Tiranlarla işbirliği yapmak, tanrıları aşağılamak vb. suçlamalarla hakkında mahkeme kurdu. Eski Atina devletinde davalara sayıları davanın önemine göre klanlardan seçilmiş yargıçlar bakardı. Sokrates'in davasına 500 civarında yargıç baktı. Suçlular genelde hitabet yetenekleri ile yargıçları etkileyip beraat ederdi. Bu yüzden ağzı iyi laf yapanlar para karşılığı davalılara savunma yazardı. Sokrates hitabet yerine en iyi bildiği diyalektiği sorgulama yöntemini kullandı. Kendini savunmayı ve yargıçlardan af dilemeyi değil fikirlerini savundu. Ölüm cezasının değiştirilmesini dilemedi. İdamı Atina'nın kutsal günü olduğu için ertelendi. Kendisi zindana atıldı. Zindanda hiçbir koruma bırakılmamıştı. Öğrencileriyle birlikte sohbet etti. Kaçması teklifini geri çevirdi. Kaçsaydı suçlu ve hain kabul edilecekti. Kaçmadı, ve bitki zehri içirilerek idam edildi. Öldükten hemen sonra Atinalılar yaptıkları hatanın farkına vardılar. Kendisini dava edenlerden birisini yargılayıp idam ettiler diğerini sürgüne gönderdiler. Sokrates'in büstünü yapıp Atina Tapınağına koydular. Davayı izleyen öğrencisi Platon, savunmasını Sokrates'in Savunması adı altında kitaplaştırdı ve bu eser günümüze kadar geldi.
2-) Yunan Felsefesi Nedir?
Yunan felsefesinin başlangıcında temel kabuller:
1. Mısır ve Mezopotamya’dan alınan bilgiler.
2. Homeros ve Hesiodos’dan alınan çokluğun ve çeşitliliğin tek bir maddeden meydana geldiği fikri.
3. Temel maddenin belirsiz, sınırsız, niteliksiz ve aynı zamanda canlı, hareketli, ilahi, ezeli ve ebedi olduğu görüşü.
4. Görünen dünyanın bir düzene sahip olduğu düşüncesi.
5. Doğada hakim olan bir yasa olduğu görüşü.
6. Temel maddenin zaman içinde oluştuğu, kendi ilk halinden başkalaştığı fikri.
Yunan felsefesinde 3 temel soru vardır.
1. Gördüğümüz nesnelerin kendisinden yapıldığı ana madde nedir?
2. Nesneler bu ana maddeden nasıl meydana gelmişlerdir?
3. Evrenin yapısı nedir?
İlk filozofların ana sorunu doğa (physis)dır. Doğa olaylardan kurulur. Sorun, doğadaki olayları belli bir biçimde açıklamaktır. Bu nedenle Thales, Anaximandros, Anaximenes gibi filozoflar Aristoteles’e göre doğa araştırmacılarıdır.
Thales ile birlikte Batı düşüncesinde Mithos’tan Logos’a doğru bir dönüşme başlar. Bu mitolojik açıklamalardan, rasyonel açıklamalara geçiştir. İnsanın, olayların açıklanmasında üç belirgin yönü vardır; Gözlem, gözlenen olayların açıklanması, temellendirilmesi ve kabuller; olaylar arasında bağ olduğuna inanç.
Temel açıklama modelleri:
a) Mitolojik; ağırlıklı olarak hayaldedir,
b) Bilimsel; deney aklı sınırlandırır,
c) Akılcı; sadece kendinin koyduğu kabullerle iş yapar,
d) Dini, dindeki akıl, vahyi kanıtlama çabasıdır,
e) Hissi.
Mitolojik açıklama biçimi: Mitolojik açıklamada doğa olayları kısmen akılcı unsurlar taşısalar da, temelde doğada bulunmayan unsurlarla açıklanırlar. Mitolojilerde de bir düzen vardır, sorun olaylar arasında kurulan bağlantılardadır. Mitolojik açıklamada akıl ve hayal birlikte çalışır.
Rasyonel açıklama biçimi: Her olay başka bir olayla açıklanmaya çalışılır. Doğadaki olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurmaya çalışılır. Açıklamaya girişilirken tartışmasız kabullerle yola çıkılır;
a) Doğadaki herşey kendi iç dinamiklerine göre gerçekleşir,
b) Yoktan hiçbir şey varolmaz, varolan bir şey yok olamaz.
Akılcı açıklama biçimi makul ve tutarlı bir açıklama biçimidir. Ancak her makul düşünce doğru değildir. Rasyonel açıklama deneyci olmadığı zaman, doğa olaylarının açıklanmasında güçlükler ortaya çıkar. Çünkü doğa olayları deneylere açıktır, bilimsel açıklama ise hem rasyonel hem de deneycidir. Rasyonel açıklama, bilimsel açıklama değildir ve doğru da olmayabilir. Yunan felsefesinin ana özelliği spekülatif ve akılcı olmasıdır; insan aklının gücüne inanır, deney yapmayı gerek görmez. Rasyonel açıklamanın önemli bir başka yönü düzeltmeye açık olmasıdır, mitolojik açıklama ise tartışılmaz, düzeltilmez.
3-) Lev Nikolayeviç Tolstoy
Büyük bir rus yazarı, fikir, eğitim, sanat dünyasının en ünlü kişilerinden biridir. Zengin bir ailenin çocuğu olarak Yasnaya-Polyana'da doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak için Moskova'ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve J. J. Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetle etkisinde kalmıştı. Yasnaya-Polyana'ya döndü, yoksul köylüler arasına katıldı. İlk eseri olan "Çocukluk'u" bu sıralarda yazdı.
Bir süre sonra orduya girdi; Kafkasya'ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. 1854'te Kırım savaşı'na subay olarak katıldı. Sonra askerlikten ayrılıp Petersburg'a gitti. Bir kısım eserlerini oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Gene de içinde aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa, İsviçre'de dolaştı. Yurduna dönüşünde gene Yasnaya-Polyana'ya yerleşti. Asalet ünvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim, eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862'de evlendi.
Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 16 yaşında idi.Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti.Karısına önceki yaşamı,özelliklede yanlarında çalışan kadın kölelerle olan cinsel ilişkileri anlattığı günlüklerini evlendikleri gün okuması için vermiş ve önceki hayatındaki yaptığı yanlışları öğrenmesini istemiştir.Fakat cinselliğe düşkünlüğü evlilikleri boyunca sürdü.Bu evlilkten 12 cocukları oldu bu çocuklardan 5'i öldü.Eserlerinin en kuvvetli olan iki romanı "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina'yı", bu sıralarda yazdı.Karısı eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı,hatta "Savaş ve Barış"ı 12 kez düzeltmelerini yapıp yazmıştır. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. "Kroyçer Sonat", "Efendi ile Uşak", "Karanlıkların Gücü", "İman nedir", "İnciler", "Kilise ve Devlet", "İtiraflarım" hep bu yılların ürünleridir.
Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını gerçekten büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof bir eğitimci olarak da ün kazanmıştı. Yukarıda sayılanların dışında "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat", "Ayaklanış", "Sergi Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibi eserleri vardır.
82 yaşında vefat eden Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır.Tolstoy ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda, evini bırakıp yollara düştü. Bir gün küçük bir kasaba istasyonunda, hayata gözlerini yumdu.
4-) Gogol Bordello
Gogol Bordello, 1999 yılında New York, ABD'de kurulmuş, roman punk ve roman folk tarzını benimsemiş bir müzik grubudur. Grup adını ideolojik olarak da etkilendikleri Rus yazar Nikolay Vasilyeviç Gogol'dan esinlenerek almıştır. Grubun vokalisti Eugene Hütz'ün Alex rolüyle oynadığı Everything is Illuminated filminin müziklerini yapmışlardır.
Gogol Bordello Rock'n Coke 2006, Sabancı Üniversitesi Şenlikleri 2007 ve Efes Pilsen One Love Festivali 2008 kapsamında ülkemize de gelmiş ve beğeni toplamıştır.
Not: Yayınladığım yazılar farklı sitelerden kaynak olarak alınmıştır ancak okumadan paylaşmıyorum. Sizlerinde paylaştığı bilgileri bu başlık altında güncelleyebilirim. Unutmayın bilgi paylaştıkça çoğalır. Bu arada Yunan felsefesini ele almam Ultimanın biz oyuncuları tarafından antik bir bakış açısı olması ve bir çok nick, sunucu adı veya questlerin Yunan mitolojisinden esinlenilmesidir.
Bu konu Tymaron tarafından düzenlendi(2009-10-29 01:15, 15 yıl önce)
Felsefe tamamen bana göre saçmalıktan ibaret.... Ya da bizim felsefeci benim öyle görmemi sağladı. Kendisi hergün '' Aslında bir yokuz '' diyip duruyordu. Tabi sonunda okuldan şutlanmıştı. Benim için çok soğutucu bir ders idi :asik2 Yinede felsefe severler için güzel ve anlamlı bir topic. Az-çok bilgi içeriyor. Tebrik ederim.
Bu konu Some_one tarafından düzenlendi(2009-10-29 10:59, 15 yıl önce)